Mekke ve Kabe
Peygamberimiz;
Arabistan yarımadasının hicaz bölgesinde, dağlarla çevrili bir vadide kurulmuş
bir şehir olan Mekke’de dünyaya geldi. Mekke şehri; yer yüzüne inen ilk
insanların kurduğu ilk şehirdir.
Bugün Mekke’
ye yakın bir şehrin adı olan Cidde, köken olarak anneanne demektir ki Hz.
Havva’nın indirildiği yer olduğu kabul edilir. Hac zamanında insanların vakfe
için toplandığı Arafat tepesi de, Hz. Adem ile Hz. Havva’ nın tövbelerinin
kabul edilip buluştukları yerdir. Yani Mekke, insanoğlunun ilk medeniyet
merkezidir. Kuran ı kerim’de Mekke için; “ ümmül kura” yani “yerleşim
yerlerinin anası” denilmektedir.
Mekke şehri
belki de binlerce yıl boyunca insanoğlunun yaşadığı bir yerleşim yeri olarak
kalmıştır. Belki bugün medeniyetlerin atası sayılan Sümer medeniyetinden bile
daha eski bir “tevhit medeniyeti” merkezidir.
Bunun belki
de en önemli nedeni; burada Allah’ a ibadet için yapılan ilk bina olan Kabe’nin
burada olmasıdır.
Kuran ı
kerimde Kabe için şöyle buyuruluyor;
“İbadet yeri
olarak yeryüzünde yapılan ilk bina Mekke’deki Kâbe olup, pek feyizlidir,
insanlar için hidâyet rehberidir. Orada apaçık alametler ve deliller, İbrâhimin
makamı vardır. Kim Beytullaha girerse korkudan emin olur.
Ziyarete gücü
yeten herkese Beytullahı ziyaret etmek, Allah’ın onun üzerindeki hakkıdır. Nankörlük
edip bu hakkı tanımayana Allah’ın hiçbir ihtiyacı yoktur, o bütün âlemlerden müstağnidir.”
(Al-i imran 96- 97)
Kabe, ilk
insanların da ibadetlerinde yöneldiği kıble ve hac için tavaf ettikleri
Beytullah’ tır.
İnancımıza
göre yer yüzündeki Kabe; melekut alemindeki Beyt i mamur’un temsilcisidir.
Melekler ibadetleri için beyti mamura yöneldikleri gibi, müminler de Beytullah’
a yönelirler.
Tek merkezde
birleşip aynı kıbleye yönelmek, insanları birleştiren bir inançtır. Mitolojik
dinler ve efsanevi kutsal inançlar; kendi ırmaklarını, dağlarını,
kahramanlarının mezarlarını kutsal sayar; böylece milli gurur ve ayrılık,
üstünlük vehmi verir. Tevhit inancı ise, birlik ve kullukta eşitlik prensibini öğretir.
İşte Kabe;
başlangıçtan beri, İslam dininin, tevhit akidesinin sembolü ve buluşma adresi
olmuştur. Gerçekte Allah katındaki tek din İslamdır. Hz. Adem’den beri bütün
peygamberlerin getirdiği din; inanç yönünden tektir; aralarında sadece ufak
tefek hüküm farklılıkları olmuştur.
Nitekim bugün
yapılan araştırmalar, İslam dininin ibadet şekilleri ve hükümlerinin bir
çoğunun; 12. bin yıl önce Mezopotamya’daki ilk medeniyette de geçerli olduğunu
göstermektedir. Milletler arasında din hususunda ayrılık ve farklılaşma daha
sonra ortaya çıkan bir bozulma durumudur. Nitekim kuran ı kerim de bunu
vurgulayarak;
“Bütün insanlar bir tek ümmet teşkil ediyorlardı. Aralarında
ihtilaflar başlayınca, Allah onlara içlerinden müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi.
Onların beraberinde, insanlar arasında hükmetmek için, kitap ve
hikmeti gönderdi ki, ihtilaf ettikleri konularda aralarında hükmetsin. Halbuki,
o meselelerde anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık âyetlerimiz geldikten
sonra, sırf aralarındaki haset yüzünden ihtilafa düşen Ehl-i kitaptan başkası
değildi.
Allah da, onların hakkında ihtilaf ettikleri gerçeği, Kendi izni
ile bu iman edenlere bildirdi. Allah
dilediğini doğru yola eriştirir.” (Bakara 213)
Kuran ı kerim,
insanları başlangıçtaki saf ve doğru dinde birleştirmek üzere; ilk insanların
yaşadığı topraklardan bir “ümmi”ye; yani kendisine her hangi bir kültür empoze
edilmemiş olan peygamberimize indirilmişti. Böylece insanların kendi
kültürlerinden ötürü takındıkları ön yargıları bırakıp, saf bir imanda ve
kardeşlik birleşmeleri isteniyordu.
“Hepiniz toptan, Allah’ın
ipine (dinine) sımsıkı sarılın, bölünüp ayrılmayın.” ( Al i İmran 103)
İslam dininin
dinlerden bir din, Kabe’nin kutsal sayılan mekanlardan bir mekan zannedilmemesi
için bu gerçekler iyi bilinmeli.
Peygamber
efendimiz, insanları mitolojik inançların hurafe ve zulüm karanlığından
kurtarıp, iman ışığına, tevhit inancına çağırmak bakımından dedesi Hz. İbrahim’
e benzer. Hz. İbrahim, terkedilmiş ve unutulmuş olan Mekke’nin tekrar
kurulmasına vesile olmuş; Kabe’yi de oğlu Hz. İsmail’ le birlikte yeniden inşa
etmişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder