Hz Muhammedin Ticaret Hayatı



Ticaret hayatı

Peygamber efendimiz yirmili yaşlarına geldiğinde, olgun davranışlara sahip, kendini yetiştirmiş biridir. Akıllı ve olgun yaratılışlı olduğu gibi, Mekke’nin tüccarlarından olan amcalarının da yardımıyla ticareti öğrenmiştir.
O ticaret sayesinde kendi hayatını kazanmış, kimseye muhtaç olmamıştı. Üstelik ticaret hayatı sırasında sergilediği dürüstlüğüyle herkesin takdirini kazanmıştı.

Hz Muhammedin Gençliği



Gençliği ve çobanlık yapması

Sevgili peygamberimiz delikanlılık çağlarında amcasının geçimine katkıda bulunmak için bir müddet “çobanlık” yapmıştı. O devirde ailenin ihtiyacı olmasa bile gençlerin sorumluluk almaya alışması için bu gibi görevler verilirdi.
Bu iş, hemen hemen bütün peygamberlerin yetişmesinde önemli yer tutmuştur. Sanki çobanlık Allâh Teâlânın, peygamberlere vereceği görev için hazırlık imkanıdır. Hadîs-i şerifte şöyle buyurmuşlardır:

Hz Muhammedin Korunması



Peygamberin korunması

Bu arada büyüyüp delikanlılık çağına erişen Hz. Muhammed, zaman zaman şehir hayatının cazibesine meyil gösterirdi. Ancak Allah onu koruyor, günahlara yaklaşmasına izin vermiyordu.
“Ben cahiliyet devri insanlarının işledikleri bir şeyi işlemeye, iki defa teşebbüs ettiysem de, Allah benimle o işin arasına girip; beni alıkoydu. Bundan sonra da artık bir daha hiçbir kötü işe teşebbüs etmedim.

Hz Muhammedi Amcası Ebu Talip



Amcası ve yengesi

Peygamber efendimizin bakımı; amcaları arasında çekilen kura ile, Ebu Talibe çıkmıştı. Çok çocuklu, yoksul, yumuşak huylu Ebu Talib’in evi, peygamberin hayatındaki son derece önemlidir. O ve eşi Fatıma; katı kalplilik ve mal düşkünlüğünün yaygınlaşmaya başladığı Mekke’de sanki kötü ahlaktan korunmuş az sayıdaki insanlardan idiler.    

Hz Muhammedin Dedesinin Ölümü





Dedesini yitirişi

Peygamberimiz, henüz altı yaşındadır ve annesini de kaybetmiş bulunmaktadır. Dedesi onu alıp Mekke’ye getirdikten sonra bir süre kendisini sahiplenip, teselli etmiş olmalıdır. Rivayetlere göre küçük Muhammed’deki olağanüstü halin farkında olan dedesi, ondan sevgi ve sahiplenmesini esirgememiştir.

Hz Muhammedin Annesinin Ölümü



Annesini kaybedişi

Annesi Amine; genç yaşta dul kalmış, köyünün özlemini çeken, garip bir kadıncağızdır. Yaşlı bir bilge olan kayın pederi Abdulmuttalib’in desteğiyle hayatını sürdürmekte, yetim Muhammed’inin sevgisiyle avunmaktadır. Oğlunun güzel huyu ve akıllılığı onun tek umududur. Zaten doğumu sırasında kendisine görünen garip şeyler, o çocuğun sıradan biri olmadığını belli etmektedir.
Annesi Âmine, henüz altı yaşındaki küçük Muhammed’ini babasının kabrini ziyarete götürdü. Beraberinde câriyeleri Ümmü Eymen de bulunuyordu. Peygamber efendimiz Medîne’deki dayılarının evinde bir ay kaldılar.

Hz Muhammedin Süt Anneye Verilişi



 

Süt anneye verilişi

Halime, daha kucağına ilk alışında sevgi duyduğu bu yetimin, ailelerine mutluluk ve fakir köylerine bereket getirdiğini söylemişti. İri siyah gözleri, pembe beyaz çehresiyle, içinin güzelliğini dışına yansıtan küçük Muhammed, adı gibi sevilip övülen biri olmuştur kısa zamanda.
Peygamber efendimiz bir yaşına geldiğinde istemeye istemeye, ailesine iade etmeye, Mekkeye getirdiler. Ancak annesi Amine oğlunu çok özlediği halde yeniden süt annesine vermek zorunda kaldı, çünkü o sırada Mekke’de salgın hastalık baş göstermişti. Bu yüzden peygamber efendimiz dört yaşına kadar annesinden uzak kaldı.

Hz Muhammed'in (s.a.v) Doğumu



 

Peygamberimizin doğumu

O’nun zuhûruyla Allâh’ın rahmeti bu âlemde coşup taştı. Sabâhlar ve akşamlar renk değiştirdi. Duygular derinleşti. Sözler, sohbetler, lezzetler enginleşti; her şey ayrı bir mânâ, ayrı bir letâfet kazandı.
Putlar sarsılarak yere devrildi. Kisrâlar beldesi Medâyin sa­raylarında sütunlar ve kuleler yıkıldı. Sâve gölü, zulüm bataklığı hâlinde kurudu. Semâve vâdisini su basmıştır. Kisrâ’nın sarayından 14 sütun yıkılmıştır. İranlıların tapınaklarında bin yıldan beri hiç sönmeden yanan ateşleri sönüvermiştir! (İbn-i Kesîr, el-Bidâye, II, 273)

Peygamberimizin ailesi



Dünyanın her yerinde olduğu gibi, arabistanda da manevi değerlere ve ahiret gününe inanç zayıflamış; Allah inancı da türlü garip şekillere ve hurafelere bürünmüştü. Bununla birlikte aileden görgü ve kulaktan dolma bilgilerle de olsa erdemli olmaya önem veren insanlar vardı elbette. Peygamber efendimizin dedesi Abdulmuttalip de onlardan biriydi.

Peygamberimizin doğduğu zaman



Peygamber efendimiz, Hz. İsa’ nın doğumu sayılan milattan 573 yıl sonra dünyayı şereflendirdi.
Hz. İsa; hz. İbrahimin büyük oğlu hz. İshak ın soyundan gelen, İsrail oğullarının peygamberlerindendir. Hz. İshak’ ın oğlu Hz. Yakup’un soyundan bir çok peygamber gelmiş; insanlara Allah’ın rıza ve sevgisine ulaştıracak yolu göstermişti.
Bunlardan Hz. Yusuf; kardeşlerini Mısır’a getirmiş; Hz. Musa ise zamanla hor görülür hale geldikleri bu ülkeden çıkarmış; aynı zamanda ilk kez hukuka bağlı bir toplum haline gelmelerine öncülük etmişti. 

Hz. İbrahim ve Hz. İsmail



Peygamberimizin dedesi; Hazreti İbrahim, peygam­berlerin büyüklerindendi. Tahminen Sümer şehirlerinden "Ur" sitesinde doğmuş; Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara tapınan  "Babil" halkını Allah'ın birliği inancına ça­ğırmıştı.
Fakat Hz. İbrahim'in daveti, Babil hükümdarı Nim­rud'un yakıcı ateşiyle karşılandı. Ateşe atılan İbrahim Peygamber, mucize olarak kurtuldu. Kendisine inanan "İbrani" kabilesini aldı; Irak'tan çıkıp Filistin'e göç etti. Bir ara Mısır'a gidip tevhit inancına davet etti. Ancak geniş bir kabul görmeyince Filistin'e dönmek zorunda kaldı.

Peygamber Efendimiz’in dünyaya geldiği yer



 

Mekke ve Kabe

Peygamberimiz; Arabistan yarımadasının hicaz bölgesinde, dağlarla çevrili bir vadide kurulmuş bir şehir olan Mekke’de dünyaya geldi. Mekke şehri; yer yüzüne inen ilk insanların kurduğu ilk şehirdir.
Bugün Mekke’ ye yakın bir şehrin adı olan Cidde, köken olarak anneanne demektir ki Hz. Havva’nın indirildiği yer olduğu kabul edilir. Hac zamanında insanların vakfe için toplandığı Arafat tepesi de, Hz. Adem ile Hz. Havva’ nın tövbelerinin kabul edilip buluştukları yerdir. Yani Mekke, insanoğlunun ilk medeniyet merkezidir. Kuran ı kerim’de Mekke için; “ ümmül kura” yani “yerleşim yerlerinin anası” denilmektedir.

Muhabbet köprüsü



Muhabbet onun şahsında adeta bedene büründü, insanlığa kendini arzetti. Çünkü o ; insanoğluna yaratılış amacını bildirdi; “sevmek ve sevilmek.”
Her sevginin bir adabı vardır. Anne babanı başka türlü seversin, eşini başka türlü, arkadaşını başka türlü, çocuğunu başka türlü… eğer birine karşı duyduğun sevgiyi diğerine de aynı uygulamaya kalkışırsan anormal bir durum ortaya çıkar. Bu nedenle sevginin adabı çok önemli.

İlk nebi






Sevgiliye babalık edecek ilk insan yaratılınca Allah c.c. onun alnına Muhammedi nuru koydu. Melekler bu nuru görünce hürmet ve muhabbetle etrafını sardılar.
Nasıl oluyordu da, topraktan yaratılmış, yani maddi-nefsani varlıkların cinsinden olan bir varlık alemlerin uğruna yaratıldığı nuru üzerinde taşıyabiliyordu?

İlk yaratılan nur




Sevgi hem neden, hem sonuç. Tesbihin imamesi gibi, hem baş hem son.
Çünkü sevgi, yaratılışın amacı. Amaç hem ilk neden, hem vasıl olunan, elde edilen netice değil midir?

Allah ın habibi





Hiç bir şey yokken yalnızca Allah vardı; ve O yaratmayı diledi.
Kimi?
Kendisini seveceği, kendisince sevileceği birini. El Vedud ismi; sevmeyi, sevilmeyi istedi; seveceği kimseleri istemeyi sevdi. 
İşte kainatın mayası bu sevgiydi. Bu yüzden sufiler varlığın en başında olanı özetlemek için, “Muhabbetten Muhammed oldu hasıl” dediler.