Hz Muhammedin Dedesinin Ölümü





Dedesini yitirişi

Peygamberimiz, henüz altı yaşındadır ve annesini de kaybetmiş bulunmaktadır. Dedesi onu alıp Mekke’ye getirdikten sonra bir süre kendisini sahiplenip, teselli etmiş olmalıdır. Rivayetlere göre küçük Muhammed’deki olağanüstü halin farkında olan dedesi, ondan sevgi ve sahiplenmesini esirgememiştir.

Peygamber Efendimiz’in dedesi Abdülmuttalib’e, torununun istikbâli hakkında çeşitli müjdeler verilmiştir:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- birgün çocuklarla oyuna dalarak Redm mahallesine kadar gitmişlerdi. Orada Müdlic oğullarından bir cemaat, Peygamber Efendimiz’i yanlarına çağırarak ayaklarına baktılar ve ayak izini incelediler. O sırada Abdülmuttalib geldi. Onunla kucaklaşıp:
“−Bu çocuk senin neslinden midir?” diye sordular. Abdülmuttalib:
“−Oğlumdur” dedi. Müdlic oğulları:
“−O’nu iyi muhâfaza et! Çünkü biz Makam-ı İbrahim’deki ayak izine bu yavrununkinden daha çok benzeyen bir ayak izi görmedik” dediler.
Abdülmuttalib, oğlu Ebû Tâlib’e:
“−Bak! Bunlar ne söylüyorlar, dinle!” dedi. Bunun için Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in amcası Ebû Tâlib, yeğenini titizlikle korurdu. (Ebû Nuaym, Delâil, I, 165; İbn-i Sa’d, I, 118)
Abdülmuttalib uyurken veya odasında yalnız iken yanına hiç kimse giremez, Ka’be’nin Hicr’inde serili minderine de kendisinden başka kimse oturamazdı. Lâkin İki Cihan Güneşi, dedesinin yanından hiç ayrılmaz, odasında yalnız olduğu, hattâ uyuduğu esnâda bile yanına serbestçe girip çıkabilirdi. (İbn-i Sa’d, I, 118)
Ka’be’nin gölgesindeki, Abdülmuttalib’e âit minderin üzerine, babalarına tâzim sebebiyle oğullarından hiçbiri oturmazdı. Onlar, babalarının çevresinde ayakta dururken Fahr-i Kâinât Efendimiz gelip dedesinin minderine serbestçe otururdu. Kendisini minderden kaldırmak isteyen amcalarına Abdülmuttalib:
“−Bırakınız oğlumu! Vallâhi onun şân ve şerefi âlî olacaktır!” der, minderinin üzerinde yanına oturtup sırtını sıvazlar, güzeller güzeli torununun yaptığı herşey dedesinin hoşuna giderdi. (İbn-i Hişâm, I, 180)
Abdülmuttalib, Âlemlerin Efendisi olacak küçük torunu sofraya gelmedikçe yemek yemez, “Oğlumu yanıma getiriniz!” derdi. (İbn-i Sa’d, I, 118) Yemeği getirildiği zaman da O’nu yanına alır, bazen dizine oturtup yemeğin en güzel ve lezzetli kısmını O’na yedirirdi. (Belâzurî, I, 81)
Kıtlık ve kuraklığın hüküm sürdüğü, insanların büyük bir sıkıntı içinde olduğu günlerde Mekkeliler yağmur duâsı için Ebû kubeys dağına çıkmışlardı. Abdülmuttalib, yedi yaşındaki Habîb-i Ekrem Efendimiz’i omuzuna alarak dağın tepesine çıkardı. Cemaat onun yanında sıralandılar. Abdülmuttalib, omuzunda Varlık Nûru olduğu hâlde ellerini kaldırarak duâ etti. İnsanlar bulundukları yerden daha ayrılmamışlardı ki, sanki gök yarılıp suyunu boşaltmaya başlamış, Mekke vâdisi yağmur sularıyla doluvermişti. (İbn-i Sa’d, I, 90; İbn-i Esîr, Üsdü’l-ğâbe, VII, 112; Diyarbekrî, I, 239)
 Ama artık onu sahiplenemeyecek kadar yaşlıydı. Hz. Muhammed 8 yaşındayken dedesi ölüm döşeğine düşmüş, küçük yetimin kim tarafından büyütüleceği sorunu ortaya çıkmıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder