Amcası ve yengesi
Peygamber
efendimizin bakımı; amcaları arasında çekilen kura ile, Ebu Talibe çıkmıştı.
Çok çocuklu, yoksul, yumuşak huylu Ebu Talib’in evi, peygamberin hayatındaki
son derece önemlidir. O ve eşi Fatıma; katı kalplilik ve mal düşkünlüğünün
yaygınlaşmaya başladığı Mekke’de sanki kötü ahlaktan korunmuş az sayıdaki
insanlardan idiler.
“Ebû
Tâlib’in hanımı Fâtıma, son derece fazîletli ve iyi kalbli bir hanımdı. Sevgi
peygamberi; efendimiz; Müslüman olup Medîne’ye hicret eden bu muhterem hâtunu,
sağ bulunduğu müddetçe gidip ziyâret eder, onun evinde kuşluk uykusu uyurdu. (İbn-i
Sa’d, VIII, 222)
Fâtıma
yengesi vefât ettiğinde Allâh Rasûlü’nün gözlerinden yaşlar akmış, “Bugün annem
vefât etti!” buyurup gömleğini ona kefen yapmıştı. Cenâze namazını kıldırdıktan
sonra kabrinde bir müddet uzanmıştır. Bu davranışının sebebini soranlara ise
şöyle buyurmuştur:
−Ebû
Tâlib’den sonra bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiçbir kimse yoktur!
Âhirette cennet elbiselerinden giymesi için ona gömleğimi kefen yaptım. Kabre
ısınması için de oraya bir müddet uzandım.
Rasulullah,
onun iyiliklerini hep hayırla andı:
−O benim
annemden sonra annemdi. Kendi çocukları aç durup suratlarını asarken, o önce
benim karnımı doyurur, saçımı tarar ve gül yağıyla yağlardı. O benim annemdi!
buyurmuştur. Sonra da onun için duâ etmiştir.
Ticaretle
uğraşan daha varlıklı olan amcalarından da ticaret işlerini öğrendi. Kabe’nin
tamiri gibi işlerde de birlikteydiler. Ama peygamberin kişiliğinin üzerinde
kuvvetli tesir bırakacak kadar baskın bir rol oynamadılar. Ebu talip ise peygamber
üzerinde belirgin bir biçimlendirme uygulayamayacak, yumuşak huylu, etkilenir
biriydi.
Ebu Talib’in
etkilerden sıyrılamayan, güçsüz biri olduğunu; islam ı seçme başarısını
gösterememesinde görüyoruz. Nitekim ölüm döşeğinde bile, peygamberimizin;
–Ey amca! Ne
olursun, bir kelime söyle ki, Allâh sana sonsuz saâdet bahşetsin! demesine;
karşı;
–Ben senin
hakîkatini biliyorum. Lâkin sana îmân edersem, Kureyş’in kadınları beni
ayıplar! diyordu.
Ebû
Cehil’in:–Sen atalarının dînindesin! telkînine direnememişti.
Nihâyet Ebû
Tâlib’in, Rasûlullâh as’a son sözü:
–Ben, eski
dîn üzerine ölüyorum. Kureyş beni ölümden korktu da dînini değiştirdi demeyecek
olsalardı, senin sözlerini kabûl ederdim!.. oldu. (Buhârî, Cenâiz, 81; İbn-i
Sa’d, I, 122-123)
Ebu Talibin
evindeki yaşantısı, Muhammed a.s.’ın hayatında önemli bir değişiklik yapmadı.
Bu amcasının yoksulluğu nedeniyle kendisi de destek olmak üzere koyunlarını
gütmekteydi. Yine peygamberin hayatına kır yaşamı, çobanlık, yoksulluk
damgasını vurmuştu. Bununla birlikte, Ebu Talip yoksulluğuna rağmen iyilik
sever ve cömertti. Peygamber efendimiz gelmeden sofraya oturmadığı, o
başlamadan yemediği bilinir.
Bir gün Ebu
Talip bir ticaret kervanına katılıp şama gitmeye karar verdi. o sırada henüz on
iki yaşında olan sevgili yeğenine,
“−Sen de
benimle birlikte gelir misin?” diye sordu.
Ancak
peygamberin diğer amcaları ve halaları, yaşı küçük olduğu için hastalığa
yakalanacağını ileri sürerek gitmesine karşı çıktılar. Amcası kendisini
Mekke’de bırakmaya karar verince, Peygamber Efendimiz hüzünlendi ve ağladı. Ebû
Tâlib:
−Ey
kardeşimin oğlu! Ne oldu? Seni götürmediğim için mi ağlıyorsun? dedi. Yaşlı
gözleriyle, amcasının devesinin yularından tutup:
“−Amcacığım,
Beni kime bırakıyorsun? Benim ne babam ne de annem var!” dedi. Ebû Tâlib
ağlamaklı oldu;
−Vallâhi
seni de götüreceğim! Ne sen benden ne de ben senden hiçbir zaman
ayrılmayacağız!” dedi. (İbn-i İshâk, s. 53; Ebû Nuaym, Delâilü’n-nübüvve, I,
168)
Gerçekten de
peygamberi sahiplenmekte ve destek olmakta ölümüne kadar kararlı oldu.
Peygamber ve müminler kuşatıldığında, onlarla birlikte sıkıntı çekti, ama onu
yalnız bırakmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder