Hz Muhammedin Korunması



Peygamberin korunması

Bu arada büyüyüp delikanlılık çağına erişen Hz. Muhammed, zaman zaman şehir hayatının cazibesine meyil gösterirdi. Ancak Allah onu koruyor, günahlara yaklaşmasına izin vermiyordu.
“Ben cahiliyet devri insanlarının işledikleri bir şeyi işlemeye, iki defa teşebbüs ettiysem de, Allah benimle o işin arasına girip; beni alıkoydu. Bundan sonra da artık bir daha hiçbir kötü işe teşebbüs etmedim.

Bir gece, Mekke’nin yukarı tarafında bir gençle birlikte koyun otlatıyorduk. Ben ona, “eğer bu gece koyunlarıma bakarsan, ben de diğer gençlerin gittiği, gece masalları toplantılarına katılayım”dedim. Arkadaşım, “olur istediğini yap” dedi. Ben yola çıktım; Mekke’nin evlerine yaklaşınca çalgı sesleri işittim. “Bu nedir?” diye sordum, “falanın oğlu falanın kızıyla evleniyor, onların düğünü”deyince, oturup dinleyecek oldum. Ama Allah kulaklarımı tıkadı, uyuyakalmışım. Beni yükselen güneşin sıcaklığı uyandırdı. Dönüp geldiğimde arkadaşım neler olduğunu sordu. Ben de olan biteni anlattım. Sonra başka bir gece yine aynı şekilde rica ettim, aynı şey yine başıma gelince bundan sonra artık hiç bir kötü işe kalkışmadım.”
Görüldüğü gibi, peygamber efendimiz, boş söz, eğlence, musiki gibi kalbe meşguliyet veren şeylerden bile uzak tutulmuştu. Onun içki içmek, zina etmek gibi büyük günahlara zaten hiç yaklaşmadığını, sağlam vicdanıyla bunlardan hep nefret ettiğini biliyoruz. Ailesi de bu işleri hoş görmeyecek kadar asildiler.
Zaten peygamberin içinde bulunduğu topluluk, iyiyi kötüden ayırt edemez durumda değildi. Ama güç ve imkanların şımartmasıyla kötülüğe yol bulanlar bunu yapabiliyordu ve kimse onlara söz geçiremiyordu. İnsanların hemen hepsi akıl ve vicdanlarında tümel bir sezgi halinde iyiliği iyi kötülüğü kötü bilirler. Ama vicdanlar kararmaya dirençli değildir.
Allah korkusu, ahiret cezası düşünülerek kötülüğün sağladığı kolay ve cazip avantajlardan vazgeçilmelidir. Bilindiği gibi hemen her insan ödül ceza gibi etkenlerle motive edilmeye muhtaçtır. Hatta çoğunluk ödül ve cezanın somut olanından etkilenir. Belki üstün nitelikli az sayıda insan, takdir edilmek, sevilmek, gibi manevi ödülleri öne alabilir. Bu seviyenin de geliştirilmesi için iradenin güçlendirilmesi gerekir.
Peygamber efendimiz, vicdanında iyiyi kötüyü ayırt ettiği gibi, ayrıca hususi bir koruma ile de kötülükten alıkonuyordu. Yine onun gençlik çağında, sel sularından tahrip olan Kabe’nin yeniden inşası sırasında çalışırken  başına gelen olaylar, sıradan biri olmadığı göstermekteydi. Amcasının tavsiyesi üzerine giysisini omzuna toplayınca; bedeni açılmıştı. Bu sırada şiddetle yere kapaklandı ve hemen giysisini geri indirdi. Böyle ufak tefek hatalardan bile bir şekilde korunuyordu.
Artık o bir el tarafından yönlendirildiğini hissediyordu. Başı boş bir hayat yaşamıyor, kendine dikkat ediyordu. İnsanların haline üzülüyor, onlara nasıl yardım edebileceğini bilmeye çalışıyordu. Ama ne yapabilirdi ki. Sadece kendisi uzak duruyordu.
Muhammed a.s. henüz küçük bir çocuk olmasına rağmen, kendisine:
−Lât ve Uzza hakkı için diye yemin ettirmek isteyen olursa; 
−Lât ve Uzzâ adına yemin ederek bana bir şey sorma! Vallâhi Ben, bunlardan nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmem! diyordu. (İbn-i İshâk, s. 54; İbn-i Sa’d, I, 154; Ayrıca bkz. Ahmed, V, 362)
Çünkü o ne zaman insanların yaptığı gibi putlara yaklaşmaya kalkışsa, şiddetli bir olay yaşıyor, uzak tutuluyordu. Ailelerinin hizmetçisi Ümmü Eymen şöyle anlatır:
Kureyş müşrikleri senede bir gün, tâzim için Buvâne putunun yanında toplanırlar, geceye kadar yanında kurban kesmek, saç kestirmek ve itikâfa girmek sûretiyle merâsim yaparlardı. Ebû Tâlib de bu bayram için hazırlanmıştı.
Varlık Nûru onlara iştirak etmekten kaçınınca amca ve halalarının kendisine son derece kızdıklarını gördüm. Halaları:
−İlahlarımızdan yüz çevirdiğin için bir felakete uğramandan korkuyoruz. diyerek o kadar ısrar ettiler ki Peygamber Efendimiz onlarla beraber gitmek mecbûriyetinde kaldı.
Bir müddet gözden kayboldu, sonra korkudan benzi sararmış bir halde dönüp yanımıza geldi. Halaları:
−Senin başına ne felaket geldi? diye sordular. O da:
−Bana cin dokunmasından korkuyorum! dedi. Halaları:
−Allâh seni şeytanla mübtelâ kılmaz! Sende her türlü güzel haslet vardır. Söyle bakalım, görmüş olduğun şey nedir? dediler. Peygamberimiz:
−Ben putun yanına her yaklaştığımda, beyaz ve uzun boylu bir adam görünüyor; ‘Ey Muhammed! Geri dön! Ona sakın dokunma!’ diyerek bağırıyordu! buyurdu.
Bundan sonra Varlık Nûru, kendisine peygamberlik vazîfesi verilinceye kadar onların bayram ve merâsimlerine asla katılmadı.” (İbn-i Sa’d, I, 158
Kuşkusuz peygamberin milletinin batıl inancından uzak tutulması, onu ileride yükleneceği görev için hazırlamak içindir.
Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e birgün:
“−Yâ Rasûlallâh! Allâh’tan başkasına hiç ibâdet ettiniz mi?” diye soruldu.
“−Hayır!” cevabını verdi.
“−Hiç içki içtiniz mi?” diye sordular.
“−Hayır! Ben Kitab ve îmânın ne olduğunu bilmezken bile, onların yaptıkları şeylerin küfür olduğunu bilirdim” buyurdu. (Diyarbekrî, I, 254-255)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder